T24 Haber Merkezi
Ege Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Hematolojisi Uzmanı Prof. Dr. Yeşim Aydınok, Akdeniz anemisi olarak bilinen, kalıtsal kan hastalığı olan talasemi oranında Türkiye’ye gelen sığınmacılar kaynaklı bir artış yaşanabileceği sorununa dikkat çekti.
Akdeniz çevresindeki ülkelerde sık görülmesi nedeniyle “Akdeniz anemisi” ya da “Akdeniz kansızlığı” olarak da bilinen talasemi, kemik iliğinin yapısal olarak bozuk alyuvar üretimi dolayısıyla ağır bir kansızlık şeklinde ortaya çıkan, anne ve babadan çocuklara kalıtsal olarak geçebilen ancak önlenebilir bir kan hastalığıdır. Türkiye’nin de içinde olduğu Akdeniz ülkelerinde önemli bir halk sağlığı sorunu olan talasemi, engellenebilir bir hastalık olmasına rağmen, dünyada her yıl 68 bin bebek major talasemi hastası olarak dünyaya geliyor. Türkiye’de ise 4500 dolayında talasemi hastası olduğu biliniyor. |
“8 Mayıs Dünya Talasemi Günü” vesilesiyle İstanbul, Levent’te düzenlenen basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Yeşim Aydınok, talasemi hastalığının dünyada özellikle subtropik bölgelerde görüldüğüne, ancak göçlerle beraber global bir sağlık sorununa dönüştüğüne dikkat çekerken, dünyada en sık talasemi görülen bölgelerin Akdenize kıyısı bulunan ülkeler, Orta Doğu, Güney Asya ve Uzakdoğu olduğunu belirterek yılda 68 bin çocuğun major talasemi hastası olarak dünyaya geldiğini söyledi.
Türkiye’de en az 4500 talasemi hastası olduğunu ifade eden Aydınok, “Ülkemizde, Akdeniz (yüzde 5.2) ve Ege (yüzde 4.1) talasemi taşıyıcılığının yüksek olduğu bölgelerdir. Taşıyıcı sıklığı ülke genelinde ortalama yüzde 2,1 civarında iken, bu sayı Antalya’nın bazı yörelerinde yüzde 13’e kadar yükselmekte, Muğla’da yüzde 8.7’i bulabilmekte, buna karşın Karadeniz ve Doğu Anadolu’da daha düşük sıklıklarda görülmektedir. Güneydoğu Anadolu’da taşıyıcı sıklığı çok yüksek olmasa da akraba evliliği ve doğurganlığın yüksek oluşu bu bölgede hasta sayısının yüksek olmasının temel nedeni olarak açıklanmaktadır. Ülkemiz büyük göçler aldı ve Orta Doğu coğrafyasında bu hastalığın görülme sıklığı çok fazla. Ülkemize giren mülteci grubuyla birlikte bizi bekleyen problemlerden biri de mülteci talasemi hastaları olacaktır. Bugünümüzün de önemli bir problemi olarak görüyorum bu konuyu” dedi.
“Talepte yaşanabilecek ani bir artış durumunda karşılayabilme riski artar”
ZAY Strateji Başkanı Zafer Ali Yavan ise Türkiye’deki kan yönetimi sistemi hakkında bilgiler verdi. Sürdürülebilir kan yönetiminin önemine dikkat çeken Yavan, rapordaki analizlere göre kan arzının talebi karşılayabileceğini gösterdiğini ancak talepte yaşanabilecek ani bir artış durumunda arzın talebi karşılayabilme ihtimalinin düşebileceğini belirtti ve şöyle devam etti:
“Bu riskleri göz önünde bulundurarak, çalışma özgün olarak kan yönetiminin stokastik yapısını ele alıp risk senaryoları üretiyor. Ayrıca, alternatif tedavi senaryolarının uygulanmasıyla kan talebinde sağlanan düşüş, arzın talebi karşılayamama riskini önemli ölçüde azaltıyor. Bu şekilde, hastaların yaşam kalitesi artırılırken, sağlık krizlerini önleyebilmek de mümkün hale geliyor.”
Türkiye’deki kan yönetimi konusunda Ar-Ge çalışmalarının ve yenilikçi alternatif tedavi yöntemlerinin uygulanmasının çok büyük bir önem taşıdığını belirten Zafer Ali Yavan, Kan ve Ötesi raporunun gelecekte daha güvenli ve maliyet etkin bir kan yönetimi sisteminin oluşturulmasına katkı sağlayabileceğine inandığını belirtti.
Biyofarma şirketlerinden Bristol Myers Squibb’in Türkiye Genel Müdürü Ece Kaşıkcı da yürütülen tüm çalışmalarda esas amaçlarının Türkiye’deki hastaların yenilikçi tedavilere en kısa sürede ulaşmasını sağlamak olduğunu belirtti. Kaşıkcı, “Karşılanmamış ihtiyacın yüksek olduğu çeşitli hastalık alanlarında farkındalığı artırarak tüm paydaşlarımızın bilinçlenmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bugün de talasemi hastalığı hakkında farkındalık yaratarak toplum bilincini artırmayı ve talasemi alanındaki ihtiyaç ve beklentileri kamuoyu ile paylaşmayı hedefliyoruz” dedi.